SANATIN MÜZAYEDELEŞTİRİLMESİ
24.11.2009 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır.Başta kölelerin ve gelinlik kızların pazarlandığı müzayedelerde 2300 yıl kadar önce sanat eserleri de görülmeye başlamış. Roma’lı kumandanlar, Anadolu’dan yağmaladıkları heykel ve rölyeflerin fiyatlarını yukarı çekmek için (augere, auction) müzayede kaldıracını kullanmışlar. Daha sonra, sanatın 19. yüzyılda saray ve kilisenin himayesinden serbestleşerek, galeriler eliyle piyasalaştırılmasıyla birlikte, müzayedeler yeniden serpilmiş. Şimdi ise kültürün özelleştirilmesi ve para yönetimi (finans) ile spekülasyonun her alana egemen olmasıyla hiperreal düzeylere tırmanıyor ve başta fuarlar olmak üzere, müze, galeri, bienal gibi bütün sanat ortamlarını teslim alıyor. Giderek müzayedelerin sanat piyasasındaki payı %48 gibi görülmemiş oranlara tırmanıyor.
Bu gelişme sonucunda sanat kamusallığını hızla yitiriyor. Kamuyu aydınlatmak dürtüsüyle örgütlenen sanat tarihi ve eleştiri ve gibi iki modern bileşenini terk ediyor. Artık tarihi fiyatlar yazıyor. Neyin daha güzel olduğu ile ilgili estetik kanonu para tayin ediyor. Oysa, 1800’lerde Kant ve Alman romantik filozofları modern estetiği kurarken, “güzel” yargısını veya beğeni özgürlüğünü sanatın her türlü yarar, çıkar ve işlevden arınmasına dayandırmışlar. Sanatsal modernizm ve avangard bu özerkleşme sürecinin sonuçları. Oysa şimdi başat bir finans aracına dönüşmesi, sanatı bu özerk, yararsız-çıkarsız konumunun tam karşıt kutbuna yerleştiriyor. Sanat tarihinin ve modern eleştirinin kurulmasında önemli bir rolü olan konosörün yerini spekülatör alıyor. Nasıl olsa günümüzde artık herşey sanat ve herkes sanatçı. Ve en geçerli tanımıyla zamanımızda sanat, “sanat markasıyla satmayı başaran her cins nesne, eylem (performans), veya düşünce (konsept).” Baudrillard’ın 1972’de “Bir Müzayede Nesnesi Olarak Sanat”tan bahsederken “müzayedenin gösterge ekonomi politiğinin bir tapınağı” olduğunu söylüyor. Göstergelerin en başında da elbette sanat geliyor.
Müzayede görünüşte her işlemin ortada olduğu en açık pazarlama yöntemi gibi duruyor. Oysa gerçek her zaman öyle değil. Uzun müzayede tarihi, müzayede öncesinde ve ertesinde çevrilen dolaplardan, müzayede sırasında çekici indirmenin türlü hilelerine kadar son derecede karmaşık bir manipülasyon repertuarı yaratmış. Bunlar arasında en geleneksel olanı, satıcı ile alıcının anlaşarak fiyatı şişirmeleri. Bunun en sansasyonel örneği tam krizin başında, Eylül 2008’de Sotheby’s tarafından düzenlenen Damien Hirst müzayedesinde yaşandı. Bu müzayedenin, sanatçının galerisi ile başlıcaları borsa spekülatörü olan kimi koleksiyonerleri ve bir bakıma ortağı rolündeki “finans büyücüsü” Frank Dunphy’nin gizliden gizliye birlikte tasarladıkları bir tertibin son hamlesi olduğuyla ilgili haberler ayyuka çıktı. Ancak sonuçta önemli bir bölümüne Hirst’in elini dahi sürmediği ve bir takım artizanlar ile püskürtme cihazlarının marifetiyle ‘yaratılan’ eserlerden müzayedeci görünüşte 95 milyon Pound ciro yapmayı başardı. Bu arada, yeni yeni “Türk sanatını dünyaya açan” Sotheby’s ve Christie’s müzayede kuruluşlarının suç sicillerinin oldukça kabarık olduğunu ve Sotheby’s başkanının 2001 yılında rakibiyle birlikte gizlice bir kartel oluşturmaktan yargılanarak hapse mahkum edildiğini de hatırlamak gerekir.
Son yıllarda bizim de fena halde sürüklendiğimiz küreselleşme dalgası, bu sürecin doğal bir sonucu olan spekülatif hareketleri bizde de tırmandırdı. Kimi galeriler ve koleksiyonerler, sanatçılarıyla da el ele vererek fiyatları küresel düzeylere çekme sevdasına kapıldı ve kendilerini bu işi manipüle etmenin en köklü aracı olan müzayedelerin çekimine kaptırdı. Müzayedelerde kırılan rekorlar eleştirmenler dahil herkes tarafından alkışlarla karşılanır oldu. Çağdaş sanatımız fiyatlarla birlikte yükselmekteydi; dışardaki düzeylere yaklaştıkça nihayet sanatımız Batı’yı yakalayacaktı. Bunca zamandır sanata burun kıvıranlar sonunda aydınlanmışlar, sanatın gerçek manasını kavramışlar ve sanatımızı himayeleri altına almışlardı. Artık neyin sanat olup olmadığını, neyin hangi fiyat mertebesinde güzel olduğunu müzayede erbabı “sanat sermayedarları” belirleyecek ve aristokratların kültürü yönettiği zamanlarda olduğu gibi özel koleksiyonlarını keyfince sergileyecek veya saklayacaklardı. Müzayedelerin kamuoyunda uyandırdığı büyük ilgiye bakılırsa zaten artık gösteri sanatçıların değil müzayede erbabının gösterisiydi.