MODERNİZM, EROTİZM VE PİCASSO

27.02.2010 tarihinde Pera Müzesi tarafından düzenlenen “Picasso – Suite Vollard: Gravürler” sergisi kapsamında yapılan konuşmanın başlangıç bölümü metni ve video kaydıdır. 12.04.2010 tarihinde Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü’nün düzenlediği konferansta tekrarlanmıştır.


Picasso

Modernizm bizde hâlâ farklı biçimlerde anlamlandırılan bir terim olduğu için ben hangi anlamda kullanacağım, kısaca bir parantez açayım. Benim burada modernizmden bahsederken kast ettiğim, 1850’lerde başlayan, resimde Manet’nin temsil ettiği ve kabaca 1968’lere kadar süren (aşağı yukarı 100 yıl) bir estetik hareket. Asıl sorun şu; bu dönemde yani hemen arkamızda olan 100 yılda nasıl oldu da belki on binlerce yıl önceki bir takım kültler, semboller uyandı veya uyandırıldı.

 

Çatalhöyük                                                                       Lascaux

Bir modernizm-erotizm ilişkisi kurarken başlangıçlara dönmeden bunu izah etmek mümkün değil. Başlangıç derken yani “insan nasıl oldu, hayvandan vs. kendini nasıl ayırt etti?” meselesine… Çünkü modernizm, tarih öncesin, sonra Yunan ve Roma mitolojisine dayanan bir dönemi yeniden canlandırmaya çalışıyor. Modernizmin primitivizmle yani ilkel sanatla, ilkel insanlarla ve onların semboller dünyasıyla uğraşması da buradan ortaya çıkıyor. Başta Bataille’dan yararlanacağım. Bataille biliyorsunuz bir sürrealist ama onun da ötesinde bir erotizm filozofu demek lazım. Bir de ayrıca erotik edebiyatın şaheseri olan “Gözün Hikayesi” adlı kitabın yazarı. Onun bu bahsettiğim konularda birkaç kitabı var, bir tanesi “Eros’un Gözyaşları”, diğerleri “Prehistorik Sanat ve Kültür”, “Erotizm”, vs. Bunlarda insanların hayvandan kopması üzerinde duruyor. Tabii ilkin çalışma, emek sayesinde. Ona birazdan değineceğim. Ama onun ötesinde iki çok önemli unsur var; bir, insanın ölümlü olduğunun farkına varması. İkincisi ise cinsel arzularının farkına varması, bunlar iç içe. Öleceğinin farkına varan insan, cinselliğini yani yaşamsallığını yüceltiyor. Dolayısıyla daha çok mevsimlere bağlı olan, içgüdülere bağlı olan ve üremeye dayalı, yani bir gereklilik üzerine kurulan basit hayvan cinselliğinden ayrılıyor ve böylece erotikleşiyor. Erotizmden (Eros) bahsederken onun arzularla olduğu kadar yaşamsallıkla, hayatla ilişkisini de aklımızda tutmamız gerekir. Cinsel arzularının farkına varınca bunu bir haz kaynağı olarak örgütlemeye başlıyor. Ve onu hayvansallığından yani doğallığından söküyor. Onu bir kültür haline getirmeye başlıyor. Burada Çatalhöyük’te evler içindeki mezarları görüyorsunuz. Burada bir şeye dikkatinizi çekeceğim -ileride değineceğim çünkü o konuya-; mezarlardaki ölüler ana rahmindeki gibiler. Yani öyle boylu boyunca yatan cesetler değiller. Çünkü bunun da bir sembolizmi var. Tabii o zamanlar, insan daha postundan arınmamış olduğu zamanlar, daha sonra anaerkilliğin egemen olduğu zamanlar. Avcı-toplayıcı toplumlar ve savaş yok henüz, insanlar bilmiyor savaşmayı. İnsanlar zamanlarının çoğunu cinsel oyunlarla ve gene bir oyun olarak tecrübe edilen sanatla geçiriyorlar. İkisi iç içe. Çünkü ikisi de bir takım ritüeller içeriyor. Erotizm ve sanat birleşik adeta. Dolayısıyla Bataille’da ölüm bilinci ve erotik bilincin ortaya çıkması eşzamanlıdır. Sanat bir takım sembollerle başlıyor; belirli işaretler, mağaralara çizilen resimler vs, otuz bin yıl kadar önce. Bunlar da insanın hayvanlardan kopmasını tanımlıyor. Burada Fransa’daki Lascaux Mağarası’ndan bir boğa ve bir bizon görüyoruz; avcı da ölmüş, bizon da… Fakat avcıda iki önemli şeye dikkati çekiyor Bataille, biri kuş postu giymiş olması, ikincisi ereksiyon halinde olması. Bataille’ya göre prehistorik insan hayvanları aşağı görmüyor, daha onlardan yeni kopmuş. Aksine onların hemcinsleri olduğunun farkında. Onların da bir aklı ve ruhu olduğuna inanıyor, hatta ilk dinlerde, totemist dinlerde hayvan, insandan daha gizemli, daha kutsal. Dolayısıyla, beslenmek amacıyla hayvanları öldürmenin kefaretini ödemek zorunda olduğunu hissediyor çünkü bunu bir suç gibi algılıyor. Burada da, yine Bataille’ın yorumuna göre, bir şaman – ki avcı aynı zamanda- kendi ölümüyle işlediğini cinayetin kefaretini ödemiş bulunuyor. Buradaki ereksiyon ise ölümün, yaşamsallığın ve erotizmin bir sembolü. Burada, Eros ve Pathos, hayat ve ölüm, iç içeler. Biri diğerini çağrıştırıyor. İnsan cinsel tutkusu dolayısıyla bir doğallığa dönüş yaşıyor, yani içindeki hayvanı canlı tutuyor, onu uyandırıyor adeta. Yeniden sanatıyla canlandırdığı hayvanların dünyasına dönüyor. Onu bir takım ritüellerle kutsallaştırıyor. Nerede oluyor bu? Önce mağaralarda, daha sonra da kendi evlerinde. Sanatın icrası da bir ritüel. Yani sanat bir temsilden çok ötede, o mağaradaki cemaat içinde bir ritüel ve bu ritüelle adeta öldürmüş oldukları boğanın reenkarnasyonuna şahit oluyorlar, onu yeniden canlandırıyorlar.