ANKARA’NIN ÖNCÜ GALERİLERİ
Mart 2014, İstanbul Art News, Deniz Artun ile beraber yapılan görüşme.1984’te sadece İstanbul’da bile birkaç galerinin ismi zikredilirken kuruldu Galeri Nev, hem de Ankara’da. Üstelik o yıllara kadar Vakko Sanat Galerisi, Artisan gibi tek tük özel galeri deneyimi yaşamıştı Ankara. 80’lı yılların Ankarası’nda nasıl bir kültür ortamı vardı?
1980'ler, 12 Eylül darbesinden sonra yoğunlaşan baskıya rağmen, entelektüel hayatın oldukça canlı olduğu bir dönemdi. Henüz Ankara'dan İstanbul'a aydın göçü başlamamıştı. Ankara bir üniversite kenti havasını koruyordu. Galeri Nev, bu ortamda, 1981 yılında kurulan ve sanat, klasik müzik, caz, edebiyat üzerine programlar düzenleyen Çağdaş Sahne Kültür Merkezi'nin sıkıyönetim tarafından kapatılması üzerine gündeme geldi. Bu girişime bir alternatif ararken ortaya çıktı. Dolayısıyla, o dönemde darbe siyasetine karşı sanat ve edebiyat alanlarında yükselen bir direnişin ürünüdür Galeri Nev.
Nev’den 3-4 ay önce açılan Siyah Beyaz’la birlikte hangi ihtiyaca karşılık geldi bu zamanlama?
Galeri Nev, öncelikle, darbeden sonra yaşanan bu büyük hayal kırıklığı ve eziyet ortamında, aydınlar arasında kabaran dayanışma ihtiyacına ve arayışa cevap verdi. Yoksa Nejad Devrim'i, Mübin Orhon'u, Erol Akyavaş'ı ya da Bonnard’ı, Cieslewicz'i, Saura’yı keşfetmeye, bu sanatçıların eserlerine sahip olmaya dönük bir talep henüz oluşmuş değildi. Ne var ki bu durum, Türkiye'de modernizme, sanatın özerkleşmesine dayanan özgün bir tarih tezi üzerine kurduğumuz sergi programını geliştirmemizi engellemedi. Aksine, belki de, Galeri'nin sanat tarihiyle ve eleştirel düşünceyle kurduğu ilişkiyi besledi. Kısacası Galeri, kendi alanındaki ihtiyacı ya da talebi, kendi örgütledi. Unutulmamalı ki, Galeri'nin sergilediği birçok sanatçı ilk kez Nev’de düzenli olarak sergilendi, yazarlar tarafından incelendi, yayınlandı ve böylece tarihsel bir anlatının parçası oldu. Ama bu, piyasa kurma değil, keşif yapma güdüsüyle gerçekleşti.
Ankara’nın 80’li yılları ile bugünler kıyaslandığında piyasanın yeteri kadar hareketlendiğini söylemek mümkün mü?
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, özellikle başlarda, derdimiz piyasa değildi. Birçok sergiyi hiç satmayacağını bile bile açıyorduk. Galerinin giderlerini, galeriyle birlikte açılan kafeden, ve grafikten mimarlığa kadar üstlendiğimiz ufak tefek projelerden karşılıyorduk. Zaten başlarda izleyicilerimizin ve 'müşteri'lerimizin büyük bölümü Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nden arkadaşlarımdı. Galeri ancak 1994'te, yani açılışından on yıl sonra, kendi ayakları üzerinde durmaya başladı ve başka işlerin desteğine ihtiyacı kalmadı. Demek ki, o zamandan bu yana, Ankara'daki piyasa, Galeri Nev'in ilkelerinden ayrılmadan programını sürdürmesi ve geliştirmesi için yeterli oldu. Ancak şunu da eklemek gerekir ki, Galeri'nin baştan beri İstanbul'dan, hala da süren ve gelişen ciddi sayıda izleyicisi oldu. Koleksiyonerlerimizin de önemli bir bölümü İstanbul'dan. Yurt dışından da epeyi ilgi gösterenler var.
Son yıllarda açılan kültür sanat kurumları ve galeriler kente ne kadar nüfuz edebildi? Kentin ve çağdaş sanatın dinamikleri bunda ne kadar etkili oldu?
M1886 gibi, Torun gibi yeni açılan galerilere rağmen, Cer Modern ve yakında açılacak olan Yüksel Erimtan Müzesi gibi merkezlere rağmen, Ankara'nın kültürel-sanatsal hayatı hiçbir zaman 1980'lerdeki kadar etkin olmadı. Türkiye'de ilk uluslararası bienalin o dönemde açıldığı ve bu bienalin her gün 1700 kişi tarafından gezildiği unutmamalı. 1992'de kurulan SANART'ın düzenlediği kapsamda uluslararsı sanat sempozyumları başka yerde gerçekleşmedi. Bu sempozyumlar, sanat enternasyonaline katılmamız, sanatın entelektüel hayatını paylaşmamız yönünden gerçekten eşsiz ortamlardı. Galeri Nev SANART'ta kurucuydu ve bütün ilk etkinliklerinin düzenlenmesinde yöneticiydi.
Galeri Nev’in onca yıl boyunca Ankara’da var olabilmeyi başarmasındaki etkenler neler?
Herhalde öncelikle ‘müzesizlik’ten söz edilmeli. Galeri Nev’in kurulduğu ilk yıllardan başlayarak tarihsel bir anlatı sunması, Avrupa modernizminin Picasso, Dubuffet, Miro, Calder, Saura gibi ustalarına ait sergilerin bununla eklemlemesi bir tür müze deneyimi sundu. Ayrıca Erro, Adami ve Jean Pierre Pincemen gibi çağdaş sanatçıların sergilerini de kaydetmek gerekir. Çünkü bu üç sanatçı, 1968 ertesindeki çağdaş felsefe çığırını açan düşünürler üzerinde son derecede etkili olmuşlardır. Bir de tabii yayınlar... Şimdi kataloglara alıştık. Ama 1980'lerde katalog yayınlamak son derecede nadirdi. Biz yüzden fazla katalog yayınladık, ayrıca monografik eleştirel kitaplar ve Akyavaş'ın "Miraçname"si gibi özgün baskı edisyonları yayınladık. Daha sonraki yıllarda kütüphane ve arşiv kuruldu. Böylece Galeri sanat tarihinin yanı sıra eleştirnin de beslendiği bir ortam oldu ve hakiki bir kamusal ortam olarak benimsenmesini sağladı.
Galerinin kurulma amaçlarıyla bugünkü çizgisi arasında değişen unsurlar var mı?
Aslına bakarsanız, son yıllarda pek çok değişiklik oldu. Örneğin, 2010 yılında az önce söz ettiğimiz kütüphane ve arşiv açıldı. 2009 Mayıs’ında, yirmi beşinci yılımızı, o sırada yirmi beş yaşında olan sanatçıların eserleri ile kutladık. Böylece her iki yılda bir tekrar ettiğimiz ve sergi programımızın başlıca damarlarından biri haline gelen “NevNesil” başladı. Batı sanatının önemli isimlerinin sergilenmeye devam etmesi uluslararası ilişkilerimizi son derece zenginleştirdi. Ne var ki, tüm bu değişimler, örnekler, galerinin kurulduğu zamanki politikasından kaynaklanıyordu.
Ankara’da sanat piyasasında tatlı bir rekabetten söz etmek mümkün mü? Yoksa piyasanın yüzü İstanbul’a mı dönük?
Her yerde, toplumla sanat ilişkisini baştan aşağıya piyasanın ele geçirmesi haliyle rekabeti kışkırtıyor ve tatsızlaştırıyor. Bu rekabetin giderek sanatçılar arasındaki ilişkilere de bulaşması, sanatı da, sanatçıların hayatını da yoksullaştırıyor. Büyük servetler yapan azınlık bir müzayede sanatçısının dışındaki sanatçı kitlesi son derecede güvencesiz, aç. Onun için çoğu, istemeye istemeye sanatını feda etmeye razı oluyor. Galeri Nev de bu tatsız rekabetten epeyi çekti. Örneğin, ünvanı dahil, birçok şeyi taklit edildi. Yer yer etkinlikleri baltalanmaya çalışıldı.
Son yıllarda birçok kentte bienaller düzenleniyor, çeşitli çağdaş sanat etkinlikleri yapılıyor. Sanat piyasası fuarlar ve müzayedelerle çok daha hareketli. Ankara tüm bu gelişmelerden nasıl etkileniyor? Eğilimler ne yönde?
Biennaleri dışında tutarak, fuarlar ve müzayedelerin yarattığı ‘hareketlilik’ üzerinde durmak gerekiyor. Galeri Nev, aynı sanatçıların sergilerini düzenli aralıklarla tekrar ederek, bu sergileri türlü yayınlar ile besleyerek, böylece neredeyse tüm sanatçılarının başlıca koleksiyonlarda temsil edilmesini sağlayarak, az önce söz ettiğimiz farklı yollara, projelere, deneylere kalkışırken esas rotasından sapmayarak otuz yılını dolduruyor. Fuarlar ve müzayedeler ise, tam aksine, tüm yatırımlarını an üzerinden, gün üzerinden kuruyor. Bu bir eleştiri değil; ‘geçicilik’, fuarların ve müzayedelerin tanımı, ‘doğası’, varlıklarının doğal gereği. Dolayısıyla, yalnızca Ankara’da değil, İstanbul’da da, bu ‘hareketliliğin’ tehlikelerine dikkat çekmenin son derece önemli bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz.
Ankara’daki kültürel ortamı hareketlendirmek için yapılabilecekler neler? Ya da tersten soralım. Sektörde ne tür aksaklıklar, tıkanıklıklar, sorunlar var?
En önemli eksiklik dayanışma, kuşkusuz. Yukarıda sözünü ettiğimiz anlık büyü, anlık kararların, anlık çıkarların değerli olduğuna dair bir illüzyon yaratıyor. Buna karşı köklü kurumların, köklü ilişkilerini daima hatırlamaları, canlandırmaları hayati önem taşıyor.